Londra’daki oyunculuk maceram – 2. Perde

Istanbul ve İzmir’de kendime verdiğim üç yıllık muhteşem zamandan sonra soluğu tekrar Londra’da aldım. Hayalini kurduğum profesyonel oyunculuk ortamını  zihnimin iki ülke arasındaki koşuşturmalarında bulamadığıma karar vermiştim. Tiyatro, televizyon ve reklam derken daldan dala atlayarak kendimi Londra’da buldum. Medeni halimin değişmesi sebebi ile anavatandan ayrıldım ve oyunculuk kariyerim ile  ilgili hiçbir plan yapmadan ve belkide uzun bir süre yapamayacağımı göze alarak  büyük bir cesaretle yeni hayatımla buluştum.

LONDRA’YA VARIŞ

2003 senesinin Ağustos ayı idi, valizlerimle yeni evimin kapısından içeri girdim, kapıyı kapattım ve kendimi yatağa atıp “Ben ne yaptım !!” diye ağlamaya başladım. Tekrardan İngiltere’ye dönüşüm artık kısa süreli bir macera değil belkide ömür boyu devam edecek uzun bir yolculuktu. O gün bu yolun başında gerçekleri ansızın farkına vararak yaşadığım şok, beni yıllar boyu ayaklarımın üzerinde tutacak olan gücü verdi. O yüzden attığım her adım bir yönü ile içimdeki çocuğu doyururken diğer yönü ile de mantık çerçevesinde hayatımı kendi ayaklarımın üzerinde hiç bir baskı altında kalmadan, hastalıkta ve sağlıkta, sonsuza dek sürdürebilmek için olmalı idi.

Tiyatro oyunculuk eğitimi alırken Tiyatro Tarihi ve Kuramları hocamız Prof. Murat Tuncay;” Bir gün  oyunculuk yapamazsanız, şunu unutmayın ki en azından çok iyi bir Tiyatro seyircisi olacaksınız” demişti. Bunun üzerine daha sonra düşünecek çok zamanım oldu. İzmir’den ikinci kez farklı sebepler ile ayrılışımın benim için mesleki anlamda çok büyük bir risk olduğunu benden çok daha önce  algılayan sevgili hocam Prof.  Semih Çelenk de bana iyi yolculuklar  dileyen e-mailine şu satırları eklemişti; ” Öncelikle yaşamak ve varolmak, sonra da ideallerimiz geliyor.İdeallerine geç ulaşmak durumunda kalırsan sakın kendi kendine kızma. Öncesinde yaptığın herşey ayakta kalman için gerekli şeyler olacaktır çünkü.” Sanırım bu sözler benim kulaklarımda hep doğru zamanlarda çınladı ve bu kadar anlamlı sözler yola çıkan bir yolcunun çantasına atabileceğiniz en değerli yolluktur.

Cate Blanchett at the Berlin Film Festival 2007Actor Jude Law at the 2007 Toronto Internation...English: The British actress Rachel Weisz.

Uzun zamandan beri Londra sahnelerinde olup biteni takip edememenin açlığı ile sanırım gider gitmez West End, Off West End ve Fringe ne varsa herşeye saldırır gibi oyun izledim. Londra o kadar büyük bir sahneki Ewan Mc Gregor’ı, Cate Blanchett’i, Jude Law‘u yadaRachel Weisz ve Kevin Spacey gibi isimleri evinizden çıkıp yarım saat içinde tiyatroya ulaşıp izleyebiliyorsunuz. Kimbilir ne zaman dilimize çevrileceğini bilmediğimiz eserlerin dahi Dünya prömiyerlerine şahitlik edebiliyorsunuz bazen en ücra tiyatro yada dans sahnelerinde. Dünyanın farklı yerlerinden  gelip kendi kültürlerini tanıtmak ve aynı kültürden olan toplulukları biliçlendirmek  amacı ile sanatlarını gerçekleştiren gruplarda var. Bu büyük bir rekabet ortamı yaratıyor ama birde  bu rekabetin getirdiği dinamizmin avantajlarını, rekabetin getirdiği yorucu ve stresli havayla değişen tutkulu ve yaratıcı bir ortam hayal edin. İşte bu ortam herzaman değişimin ve gelişimin peşinde. Beni  sanatla uğraşan bir birey olarak  en fazla etkileyen ve heyecanlandıran iki kelime Değişim ve Gelişim şüphesiz. İnsanların ve zamanın nabzı da işte bu şekilde tutuluyor dünyanın tiyatro nabzını tutan bu şehirde – Londra’da= Eskilerin deyimi ile Big Smoke.

TÜRK TELEVİZYONU VE PRODÜKSİYON İŞLERİ

Evet evet artık akıllı uslu, evli bir ingiliz eşi olarak oturup iş bakmanın zamanı gelmişti. Elim klavyenin öyle yerlerine gitti ki her seferinde harfler tiyatro ve filmi yazdı.  1999 yılında çalıştığım Türk tiyatrosu 476 Players’ın da kapanmış olduğunu öğrendim. Birlikte çocuk hikayeleri seslendirdiğimiz Mirage Children’s Theatre dan geriye kalan bana yazılmış teşekkür  ve tekrar çalışmak istediklerini belirten mektubu bulup, Londra’ya geri döndüğümü anlatan bir mektup yazdım adreslerine.Onlardan da ses seda yoktu. Ve birde sesimi VSI diye bir seslendirme stüdyosuna tanıştırıp Türkçe dublaj yapan ses sanatçısı olarak portfolyolarına girmeyi başardım. Seslendirme için saat ücreti olarak 140 pound gibi bir para ödüyorlar. Harika iş ama yılda bir kere ihtiyaç duyuluyorsunuz.

Türk gazetelerinin web sayfalarını dolaşırken ” Yeni açılacak bir Türk Televizyonu için görüşmeler devam ediyor” gibi bir ilan ilişti gözüme. Hemen aradım ve görüşme günü ayarladım. Sonradan anladım ki reklamcı olan bir girişimcinin sinema ve tv okuyan 23 yaşını aşmamış gençleri bir araya getirerek devletin ücretsiz olarak açtığı ve BBC destekli hocalar ve film stüdyolarında verilecek prodüksiyon kurslarına dahil etmesi ve bu sertifikayı alan gençlerle Genç Türkler adlı kanalın deneme yayınlarına başlamasından ibaretti. Beni havada karada kapan girişimci dostlarla hemen deneme yayını için birşeyler çekmeye başladık. Londra Türk Konsolosluğu’nda açılış ve Cumhuriyet Bayramı törenleri gibi organizasyonlarda kanalın sunucusu ve yıllarca içimde bastırılmış haberci kişiliğimle röportajları yapan Bridget Jones‘un Birgen Johnson versiyonu  olarak kendimi hiç gerek yokken resmi ortamlarda buldum. Haftasonları sıcak yatağımdan kalkıp Notting Hill bölgesinde Ladbroke Grove’da o sıkıcı film prodüksiyonu kurslarına gittim.( Bizim kurs ciddi sıkıcıydı)  Hatta GSF sinema tv bölümünden mezun olan bir arkadaşımda bu ekipteydi. Birbirimizin gözlerine bakıp ne demek istediğimizi konuşmadan çok iyi anladık. 

Kursun ikinci haftasında kurs öğretmenim tarafından keşfedilip ingiliz zenci ve beyazlardan oluşan hip hop ve reggae müzik yapan bir grubun video çekimlerine  sanat yönetmeni olarak atandım. ( sanat yönetmeni olmak sadece ülkemizde kolay değil) Çok küçük bütçeli olan bu video prodüksiyonu için cast seçimlerinde juride bende vardım. Videoda yer almak için ücretsiz olarak arka planda dans etmek isteyen en az yüz kişi katıldı seçmelere. Çekimleri yapacağımız lokasyonu görmeye gittiğimizde, kardeş olan Amerikalı arkadaşlarımızın sahibi olduğu striptiz klübü olduğunu gördüm, ne tesadüf ! Bende oyumu, oradaki dansçı kızlar üzerine kullandım. Bu dansçılara hip hop kostümü bulmak büyük bir zevkti. Aslında striptiz klübünde çalışmaktan çok sıkıldıklarını ve video, film gibi prodüksiyonlarda yer almak istediklerini benimle dertleşmişlerdi. Dünyanın heryerinde bu işler böyle sanırım. Striptiz Klübündeki dansçı kızlarla ortak bir yanımız vardı evet onlarında hayali benim gibi  sinema filmlerinde oyunculuk yapmaktı. Ce La vie ! ( Hayat İşte !)

MARK JAY VE  FULL ON FİLM PRODUCTIONS

İş işi getirdi ve aynı yapımcı beni daha yüksek bütçesi olan Border Crossing’in yeni müzik videosu ekibine prodüksiyon tasarımcısının asistanı olarak götürdü. İlk toplantıma yaklaşık 3 sayfa olan tretmanı ingilizce – türkçe sözlükten yardım alarak zar zor okuyarak gittim. Sanırım ekibin içinde ciddi ciddi tretmanı okuyan tek kişi ben olduğum için yönetmen Mark Jay le çok iyi anlaştık. Çekimler iki gün sürdü ve iki ayrı mekanda geçti, BBC nin büyük prodüksiyonlarına tasarımcılık yapan patronum için bu iş çok küçük geldiğinden  eğleneyim diye tüm prodüksiyonun kararlarını belli bir yerden sonra bana bıraktı bende içinde top oynadım diyeyim size. Yönetmen tarafından istenen göz imajlarını mesela kendi gözlerimin fotografını çektirerek büyütüp filmde kullandım.Dans sahnelerinin çekildiği Clapham Grand daki kullanılan ışıkların renklerini bile Mark Jay’e değiştirttim galiba.

The Clapham Grand –Club Classics at The Grand, Glamorous Saturdays, The Church Sundays, Guest list Clapham Grand, South London Nightclub, Clapham nightclub.

Ortaya işte şöyle bir video çıktı. Bu arada duvardaki gözlerime dikkatinizi çekerim

Bu projenin bitiminden hemen sonra Mark Jay’in ilk  uzun metrajlı film projesi olan “Dolphins” üzerine konuşmaya başladık. Filmde geçen birçok lokasyonu birlikte bulduk ve senaryonun yazılım aşamasındaki tüm gelişim ve değişimleri bizzat yakınımda yaşamışımdır. Film İngiltere’nin güney sahil kasabalarından Brighton’daki sosyal yaraları anlatıp evrensel bir aşk hikayesi ile de bağlayıcı olsa da çok ingiliz kaldığından, ancak yabancı bir öğrenci olan dinerda çalışan bir kız rolüne uygun görüldüm yönetmen tarafından. Fakat aile faciasına sebep olup kendi hayatımda başka bir trajedi yaratmamak için bu hakkımı kullanmadan oyuncu değilde seyirci olmayı tercih ettim.

Senaryonun ve tüm projenin hayatımda büyük değeri olduğuna inandığım Dolphins 2007’de bensiz çekildi. Aşağıdaki linkten fragmanını izleyebilirsiniz bu arada.

Dolphins Trailer (DOLPHINS – THE DIRECTOR’S CUT) – IMDb

LOOK UP THEATRE VE FİZİKSEL TİYATRO PROJESİ

Mehmet Ergen’in açtığı Arcola Tiyatrosu’na arada sırada uğruyor ve oradaki benim gibi oyuncularla yada tiyatro ile uğraşanlarla muhabbet ediyordum. Türkiye’den oyunculuk bölümünden mezun olmuş ve Mounthview Academy ‘de yönetmenlik masterı yapmış olan Ceyda Erdemli ile tanıştım tesadüfen. Yeni bir fiziksel tiyatro projesine başlayacağını ve  ne kadar İngiltere’ de eğitim görmüş ingiliz oyuncularla çalışacak olsa da fiziksel tiyatro teknikleri kullanılacağı için fazla yabancılık çekmeyeceğimi ve uyum sağlayabileceğimi düşündüğünü söyledi. Ve ben 2004 yazında “The Same Old Passion” adlı derleme olan bir dramayı Look Up Theatre adı altında çok çok iyi anlaşıp hatta sonradan yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen bu grupla çalıştım. Provaların ilk iki haftası fiziksel tiyatro workshopları ile başladı ve son iki haftada da oyun prova edildi. Gerçekten özetle dört yıllık oyunculuk eğitimimden sonra en çok zevk aldığım ve öğrendiğim çalışmaydı. Bu güzel proje sadece birkaç defa Arcola Theatre’da seyirci ile buluştu ve devletten yada diğer vakıflardan yardıma başvurusu olmadığı için daha fazla devam edemedi.

Diğer oyuncu arkadaşlarımın oyunu izlemek için davet ettikleri oyuncu menejerlerinden iyi notlar alınca, bunun doğru bir adım olduğunu düşünerek daha önceki yıllarda Londra’da başladığım dramatik doğaçlama dans eğitimimle de birleştirmek için fiziksel tiyatro eğitimi almaya karar verdim. Bu eğitime aynı zamanda part time çalışırken devam edeceğim için lisans düzeyinde devam edemeyeceğimi düşündüm. Benim gibi oyunculuk ve dans bölümü mezunlarından oluşan ve kariyerlerine yakın bir geçmişte başlayan sahne performansçılarının kendilerini geliştirmek için katıldıkları 2 bölümden oluşan ve 1 yıl süren bir kurs programı buldum.

FİZİKSEL TİYATRO ÜZERİNE DEVAM ETTİĞİM EĞİTİM

Rough Cut Theatre’ın açtığı Performer Development Programme adlı bu kursun birinci bölümünü fiziksel tiyatro eğitimlerini Blue Inc Theatre Company’de Jacques LECOQ geleneği ile almış olan kanadalı Dawn Fleming ve ingiliz Iain Tidburry’den aldık. Dawn ve Tid genel olarak ritm, hareket, öykü anlatma, ses ve fiziksel tiyatro tekniklerini çalışırken, Paris’te Jaques Lecoq tarafından eğitilmis olan Peter Bramley de bize maske ve mim derslerini veriyordu. Aynı zamanda hayatımda hiç bir zaman bu yoğunlukta karşılaşmadığım Martial Arts yani – kendini savunma sanatları- eğitimi aldığımız  Martin Robinson da Laban Centre’ın hocalarından olup Phoenix Dance Company’nin dansçılarındandı. Martin aynı zamanda Capoera ve Dans kareografisi derslerinide verdi. Çalıştığımız stüdyolar Budhist merkezlerinden tutunda dans stüdyolarına kadar farklı mekanlardan oluşurken ben bu ağır ve yoğun programın içinde öyle hamur gibi yoğuruldumki kalkıp Himalayalardaki Shaolin rahiplerine katılabilirdim.

Hazırlanan programın birinci bölümünü bitirip,  ikinci bölümüne başladığımızda çalışılan tekniklerin uygulaması olan bir show planlanıyordu. Tamamen oyun metnini kendimizin yazacağı, doğaçlama çalışmaların sonucunda ortaya çıkan ve 15 kişinin ayrı ayrı yarattığı hikayelerin birbirini tamamlayıp bir bütün oluşturduğu bu oyun bu grubu ciddi zorladığı için gerçekleşmedi. Güzel paylaşımların olduğu ve işi performans olan bizlerin gelişimine ciddi katkıları olan harika bir programdı.

SESLENDİRME VE MODELLİK

Bu arada Honda’nın eğitim filmlerinin Türkçe seslendirmesi ses ajansım tarafından bana verilerek hayatım bir günlüğüne de olsa şenlendi. Bunun ardından da çok geçmeden Michael Blann’ın Getty Images ‘ın fotoğraf arşivi için çektiği City Weddings adlı fotoğraf çekiminde modellik yaparak ilk profesyonel fotoğraf çekimimi de gerçekleştirdim. Uzun zaman Getty’nin arşivinde arayıpta bulamayıp ve halen çekilen fotoğrafları göremediysemde çok zevkli ve eğlenceli bir çekimdi. Shoreditch kilisesinde çekilen bu fotoğrafları gören duyan olursa bana haber versin lütfen.

NOTTİNGHAM’DA THE BRITISH WHEEL OF YOGA İÇİN BAŞLATTIĞIM PROJE

Yaklaşık bir yedi sene kadar uzun bir ara verip kariyer değişikliği yaptığımdan dolayı gerçek anlamıyla oyunculuk yapamadım. Hayatımı tek başıma ayakta tutabilmek için oyunculuğa ara verdiğim dönem içinde Moda sektöründe ve Sanat işletmesi alanlarında yöneticilik görevi ile kendimi oyaladım. 95 yılında pratik yapmaya başladığım Yoga konusunda Foundation sertifikası alıp, The British Wheel of Yoga nın Nottinghamshire bölgesinin yardımcı temsilciliğine seçilip, tamamen gönüllü olarak hiç bir baskı altında kalmadan ülke çapında devam etmek üzere pilot bir Yoga projesi hazırladım ve bu projeyi başarıyla yönettim. Başarı ile diyorum çünkü projenin konusu BWY tarafından çok ilgi çekici bulunup 4 yıllık gelişme planlarına eklendi ve emek verdiğim için  herşekilde teşekkürlerini sunmaktan geride kalmadılar. Oyunculuk kariyeri ile farklı yerlerde tutulabilir fakat özellikle sahne sanatları ile uğraşan meslektaşlarım için Yoga’nın her dalının çok gerekli olduğunun ve günlük hayatlarına geçirdiklerinde bir çok faydasını görebilecekleri bir pratik olduğuna inanıyorum.

LONDRA’YA MUHTEŞEM DÖNÜŞÜM VE RICH MIX

Londra’nın kalbinde en “trendy” olan Shoreditch’te Rich Mix isimli sanat organizasyonunda 2,5 seneden fazla bir süre Sanat etkinlikleri ve İşletme müdürlerinden biri olarak hizmet verdim iyiki de vermişim dünyanın her yerinden misafir ettiğimiz müzisyen, oyuncu, sinemacı, dansçı ve ressamlarla tanışma fırsatım oldu ve Londrada konuşulan etkinliklere imzamızı attığımız ekipte olmaktan gurur duydum. Tekrar kendi ortamımda olmaktan dolayı son derece mutluydum.Ve büyük bir ekibin içinde bize part- time yardım eden sanat okulu mezunu gençlerden oluşan bu insanlarla aynı zamanda birlikte kendi kısa filmlerimizi çekmeye başlamıştık ki Türkiye’den gelen bir iş teklifi ile bir anda bunun iyi bir fırsat olduğunu düşündüğüm için Londra’dan İzmir’e atandım. Gerçekten bazen dünya üzerinde farklı şehirlerde bir memuriyetimin olduğunu düşünüyorum. Hayat beni farklı şehirlere tayin ediyor ve işte o karar anında herşey duruyor sanki ve kelimeler bile anlamını yitiriyorlar.

MALCOLM KEİTH KAY’İN TEKLİFİ VE LONDRA’DAN HAREKET

2011 yılının bir yaz ayında Juliet rolünü oynamak için İzmir Devlet Tiyatrosu’nda provalara başladım. Ve hala haftanın belirli gecelerinde dolu bir salon seyirciye Aşk’ın ölmediğini ve gerçek sevginin bu dünyada kazanması gerektiğini anlatıyorum. Romeo ile Juliet neredeyse tüm dünyanın bildiği Shakespeare’ in ölümsüz bir eseri ve bu oyunla ilgili deneyimlerimi bir sonraki yazımda uzun uzun anlatacağım.

Şimdilik bu kadar. Binlerce kez iyi geceler hepinize …


Londra’daki oyunculuk maceram – 2. Perde” üzerine 14 yorum

  1. Günümüzde para ve maddiyat çok önemli olsa da -ki benim için asla değil-senin içindeki bu idealist ve amatör ruhlu kıza hayranım.şu an yaptığımız yada ürettiğimiz hiçbirşey birdenbire oluşmaz yılların birikimi ve yaşadıklarımızdır onları açığa çıkaran.her geçen gün birşeyler yaşıyor ve biriktiriyoruz ve işte bizi biz yapan da bu yaşadıklarımız…Evet aşk ölmedi ve sonunda gerçek sevgi kazanacak,biliyorum…

    Beğen

    1. Herşeyden önce dostum aynı zamanda meslektaşım ve benim için özel insan olan sana bu güzel yorumundan dolayı teşekkürler. Sevginin ve işini severek şartlar ne olursa olsun aşkla yapmanın kazanacağı bir dünyaya o zaman 🙂

      Beğen

  2. ‎476 players de beraber oynadigimiz donemdem tanidigim, sekermi seker biri. Londra da cok farkli kulturlerden,deneyimlerden beslenip donmesi, onun icin ve Turkiye sanat camiasi icin bir sanstir kendisi. Basari ona cok yakisiyor.Izmirde onu juliet olarak izlemek guzel olurdu.ama cok daha buyuk projelerde onu gorecegimden adim gibi eminim. Basarilarin daim olsun

    Beğen

  3. Londra daki güzel gözlerini açarak bakan küçük kız çocuğunu gördüm okurken…bide arada bizim karşılaşmamız var güzel bir tesadüfle…sevgiyle kal…

    Beğen

    1. Londra birçok insanın yollarını birleştiren, ayıran ve bazen ummadığın zamanda tekrar bir araya getiren bir yer. Türkiye’de ilk kez sahneye seninle çıkmış olmamın ve yıllar sonra tekrar Londra’da karşılaşmamın değeri pahabiçilemez..

      Beğen

  4. Her şeyden önemlisi umutla okudum.Çünkü yıllardır oyunculuk hayalini yurtdışında gerçekleştirmeyi düşünmüş ve hala bir adım öteye gidememiş bana ışık oldunuz,teşekkürler. Instagram’dan sorularımla rahatsız edeceğim,affola:)

    Liked by 1 kişi

    1. Çok teşekkür ederim. Aslında aşağı yukarı burada ne yazdıysam o. Herkesin seçtiği yol kendine ait ve biriciktir, yeter ki kararlı olup o cesareti gösterin hedefleriniz için 😊

      Beğen

  5. Sizinle nasıl iletişime geçebilirim acaba? Bu işe gerçekten gönül verdim ve kafam çok karışık nasıl başarabileceğim hakkında.Çok fazla soru var aklımda fakat cevaplandırabilecek birisini maalesef bulamadım henüz.

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın